girdim baktım sizin bahçeye, çiğnedim çiğnedim kuru yaprakları, değdim geçtim dikenli dallara, bastım gittim ıslak toprağa.
utanıyorum, kendimden utanıyorum, kendimle utanıyorum. kendi kendime utanıyorum.
bugün günah işledim. arkamı döndüm, saklandığımı sandım ve günah işledim. her günahtan sonra yüzünü dönüp tanrıya sevimlilik yapmak gibi, sana dönüp affedilmek istedim. tanrıyı es geçtim ve bağışlanmak için seni bekledim. sen ise çoktan beni terkettin ve sana inanmamamı öğütledin. bugün günah işledim, bunun günah olmadığını düşünerek günah işledim, günahımın vicdanıma yerleşmeyeceğini düşünerek günah işledim, kendimi daha güçlü hissedeceğimi sanarak günah işledim. hiç bir şey sanmadan, sadece günahıma kılıf istedim. yağmurda çırılçıplak uykuya daldım sonrasında, arınmak istedim. tanrı başımı sıvazladı, sen vicdanımı tekmeledin, bugün günah işledim, sen beni affetmedin.

07.07

seni seviyorum çocuk, gözleriyle her şeyin en güzelini gören çocuk.
leon: frida? ne kadar acı çektin?

frida: defalarca kestiler, kemiklerimi kırdılar, yeniden kaynattılar. daha ne söyleyebilirim ki? bir puzzle gibiyim. tüm o ameliyatlar geçirdiğim kazadan daha fazla hasar verdi. her şey canımı yakıyor artık. ama en kötüsü de bacaklarım. ama yine de ben iyiyim. dayanabileceğimizi sandığımızdan çok daha fazlasına dayanabiliyoruz.

leon: tablolarında hoşuma giden de bu. bu mesajı veriyorlar. resimlerin insanların ortak duygularını ifade ediyorlar. acı çekerken yalnız olduklarını.

Krótki Film o Miłości

aşk üzerine kısa bir film öyle mi? evet, belki.
magda son sahnede dürbünün arkasına geçip kendi penceresinden kendini izlerken farkedebiliyordunuz bunu;
birini sevmek, onun kendini sizin gözlerinizden görmesine müsaade etmekti.
bir düşünsenize, kendinize onun gözleriyle baktığınızda gördüğünüz insan ne kadar sizseniz, o kadar gerçek ve o kadar size özel bir sevgidir sahip olduğunuz, bu sevginin varlığıyla ve size yönelişiyle varlığınız doğrulanır sanki.
kendinizi sevdiklerinizin gözlerinde bulabilmeniz dileğiyle efendim, gecesinin gündüzüne eşit olduğu günün sonlarından sevgiler.

of montreal of!


evet bir kez daha emin oluyorum yeryüzü yaratılırken bu şarkı çalıyordu, benim yeryüzüm yaratılırken bu şarkı çalıyordu, yeryüzümü yeniden yaratırken hep bu şarkıyı dinliyorum, bu şarkıyı dinlerken mucize depremler oluyor ve yeryüzüm hep yeniden yaratılıyor.


Of Montreal - The Past is a Grotesque Animal
ve günlerden bir gün müzik kanallarında dolanırken rachael yamagata isimli ablanın faster isimli şarkısına denk geliyorum ve şarkıyı edinip dinledikçe dinliyor dinledikçe keyiften meste giden yolda ilerliyorum ilerlemesine de albümü playliste atıp uyurken uyumazken uyumaya çalışırken bir şarkı daha bitmeden uyumamaya direnirken dinledikçe dinliyorum da dinliyorum da şiddetle tavsiye ediyorum da yüklüyorum da link de veriyorum.


Rachael Yamagata - Elephants... Teeth Sinking Into Heart
bana bir sebep söyleme sana gelmem için, ben tüm sebepleri zaten biriktirdim, biriktirdim ve içlerinden hiç birini seçmedim. şimdi sana sebepsiz yere geldim.
kim bilir, belki yarın belki yarından daha geç...
hiç bir şeyin dışarıdan göründüğü gibi olmadığını biliyorum, içeriden de görünen hiç bir şey yok, ne içerden ne dışardan, burada görülmeye değer hiç bir bok yok!

noktalama

kimden kalan geriye bir adım ağırlık değil ki yaşarken gölgemizde yağdığında yağmur kokusu değil rahatsız eden burun deliklerini gözlerin sanki yaşaran bir adım geriye atamazken basmamak için gölgene üzerinde yürüdüğün yol değil yağmurda ıslanmamış uçuşan rüzgarda belki saçların gölgenin yüzüne vuran olsa da damlamak için bir damla burnunun ucunda ki süzülerek gelmiş yanakların yol ona gözlerinden ayrılan ancak nerede eşlik eden yağmur yazdıklarına silerken kokusunu parmak uçlarından dökülen tozun kömür karası.

söz

söz dediğin nedir ki, ağızdan çıkan lafın altına atılmış görünmez koca bir imza, gel de ispatla, hani söz vermiştin, e hani nerdesin? bilirim ben seni, bi kere söz verdin mi, sözü de sırtlanır bucak bucak kaçarsın, sözün sahibi sensin ya, hak da iddia edemeyiz ardından, e sözünü bıraksaydın bari koşturmasaydın arkandan. vallahi bacaklarım uyuşuyor, ne halim yerinde koşmak için ne de vaktim var durup düşüneceğim.

hesap

ben on verdim sen sekiz dedin, ben onbeş ekledim sen yedi verdin ben yediyi gerisin geri sana verdim yirmibeş dedim yetmez dedin beş ekledin ben beşi gerisin geri sana verdim onbeş ekledim kırkbeş dedin beş verdin beşi gerisin geri sana verdim beş ekledim kırkbeş dedim bahşiş dedin.
hiç kimsenin gözleri uçurum değil artık, düşüşe zemin hazırlayacak kelimeler dökülmüyor ağızlardan, önce kendine dokunmak istiyor eller karşılıksız ve duymayı reddediyor kulaklar çiğ çığlıklar atarken koynunda.
baba bir masal anlat bana
icinde tüm yalanların
kurtla kuzu olsun
seninle ben
önce yazmak mı vardı, okumak mı önce?
hadi beyaz elbiseli kadın, yolun sonu nereye varacak ben bilmiyorum, sen de öyle, kimse de, kimse'nin çoğulluğuna takılıyor zihnim, kimseler ne kadar da kalabalıklar, ne kadar da kalabalık bir hiçlik 'kimse'. hadi beyaz elbiseli kadın, yolun sonu nereye varacak ben bilmiyorum, sen de öyle, herkes de, herkesin sığlığına takılıyor zihnim.. hadi beyaz elbiseli kadın, kelimeler arkamızdan rüzgar olup eşlik ediyor sadece, yolun sonu nereye varıyor bir kelimeler umursamıyor, kelimeler bizim gibi, senin benim gibi, özgür. resimdeki beyaz elbiseli kadın, diğer siyah elbiseli olanın sırtını yasladığı, yitik bir huzur ve yorgun düşüncelerle gözlerinden öpüyorum, bir parça da sabır fısıldıyorum ruhuna.