seni ne kadar sevsem,
az.
duvarların dili olsa,
onlar da susardı.
ağlamak isterken haykırışa dönüşüyor sesim,
bağırıyorum, daha çok
yüreğimin sesi elbet bu kadarı değil.
gözümün önünden silinmeyen sahneler,
acı çığlık tadı bırakıyor damağımda.
hafızam inadına daha gerçek hatırlıyor,
yaşanılandan daha parlak sahneler
ve hissedildiğinden daha keskin acı
her yinelenişinde hatıranın.
şakaklarımda biten kızgınlık
alnımdan süzülen ateş
ve gözyaşının dindiremediği bir hararetin
boğucu sıcağında nefes almak kadar yorucu.
her canlı bir gün haksızlığı tadacaktır.

ne yazık,
o ana kadar başkalarının haksızlıklarıyla avunacaktır.
cebimde taşıyorum seni,
avuç içi kadar boncuklarla bezeli bir aynasın.
sana bakıyorum, kendimi görüyorum.
ancak aynada karşılaşıyor yüzümüz
karşılaştığımız kendimiz.
sana bakıyorum, kendimi görüyorum,
gökyüzüne çeviriyorum, gökyüzünü,
ağaca suya çeviriyorum, ağacı suyu.

ve durduğun yeri odağı biliyorum aynanın,
odağın üstüne gelirsem ne seni ne de kendimi göremeyeceğimi,
iki odak arası mesafeden suretlerini yaşattığımızı birbirimizin.



senin için uzaktaki can..
böyle hayatın üslubunu sikerim.
''Beni bağışlamayacak birini arıyorum/istiyorum,'' dedi çocukbilge, bakışları mutlulukla ve neşeyle dopdolu gülerek. Gözlerinden aydınlık fışkırıyordu. Sonra ekledi, ''Geçmişinde çok çok sevdiğin, ama artık görmediğin üç kişiyi bana söyle. Evet seç ve söyle. Çok zor değil mi?'' diye ilave etti. Biraz sustuktan sonra konuşmasına şöyle devam etti. ''Evet, ben onu seviyorum ama onun bana susmayı, yani konuşmamayı öğretmesinden korkuyorum. Kimi zaman kendinden nefret etmeyi öğrenmek istiyor, neden kendine böyle bir fırsat veriyor anlamıyorum?''

Dokuz Öpüşen Balık
Çocukbilge o gün çok neşeliydi. Şunları anlattı etrafında dikkatle onu dinleyen yabancı yolculara: ''Hiçbir zaman tek başına bir 'yalan' görmedim; mutlaka iki ve ikiden fazla oluyor yalanlar. Yalan ya da yalanlar yalnız yaşayamaz.''...

Dokuz Öpüşen Balık
dün durur olduğu yerde,
yarın kendini tekrar eder,
gün uzanır;
dünden düşemez, yarına yetişemez.

dün düşündüm, bugün yürüyorum, yarın yanına varacağım.
küfür ile çıplaklığın terbiyeye kusur getirmeyeceğini biliriz efendim,
yeter olsun ki; bir başkasının çıplaklığına küfretmeyelim
yahut bir başkasının çıplaklığını kendimize küfür bilmeyelim.
nedir bu odaya yağan yağmur böyle,
köşelerinde büyüdükçe bu yatak,
neden ıslak?
ağlamış mıydım yoksa
ama az kaldı
yağmur suçu üstüne alacak.
annemin kızıyım ben bugün yine,
ağlamasın diye makyaj yapardı kendine.
fakat hangi yüz,
geçtiğimiz güz,
yüzü tanınmayacak halde terkedilen kız?
günah besliyor yatağın orta yerleri,
tasalanma köşelere çekilip uyuyorum ben yine.
uyuyamazken ise,
sırtımı dönüyorum gölgeme ters köşede.



dinle bak şimdi
hiçbir şair söylememiştir bu sözleri
ben de diyemedim onlar gibi
kursağımda asılı kaldın bir şiir gibi
halbuki ilk defa
ilk defa bir şiir eksiksiz yazılacaktı

egonuz açık kalmış, çirkinliğiniz görünüyor.