gözlerindeki çocuklar misketlerini kaybetti mi
bana gelirdin uçurumlardan uzağa
güven verirdi kim bilir, sevdam sana
seni nasıl ısıttığımın şiirlerini bilirdin!

bayrakları yarıya inerdi karanlığın
acılar müebbet güzellik yerdi meze tabaklarında
sen, bir başka sevgiliydin
susuz içilen rakı sohbetlerinde gizlice!

bana gelirdin kendinden habersiz
saygı uyandırırdı kim bilir, hüznüm sende
seni nasıl özlediğimin kapıyı çalışlarını bilirdin..
şarkılarını zekice!

zaman kalırsa sevişirdik
odanın duvarları da sevişirdi sırtlarımızı onlara dönünce
hiç kromozom görmemiş insanlar gibi sarılırdık
binlerce sevap yerine geçecek bir günah sayılırdı kim bilir,
tenim teninde!
seni nasıl kuşandığımın tarihçesini bilirdin..
zulmünü şehvetle!





küçük iskender
ne söz gümüş, ne sükut altın,
küfrün canı sağolsun.
yüzümün orta yerinde duruyor,
ayak izin.
uzun süren bir yalnızlığın ardından,
güzel bir dostun yüreğinden 'gitmesen, kalsan keşke' diye bir ses duymak;
mutluluk sebebi,
güven verici.
ben yarın o nikahta sizinle birlikte evet diyemeyeceğim ama;
evet! şahidim;
kimi geceler üzerinize bir karabasan gibi çöken bu şehri,
kimi günler sizi aç bırakan bu şehri,
kimi sabahlar kapıları suratınıza çarpan bu şehri,
tüm o sevdiklerinizin sokaklarında size sırtlarını çevirdikleri bu şehri,
her harfinde bir çığlık barındıran küçük bir evet'le ardınızda bırakıp
hala gülen o yüzünüzle,
hala mutluluğa davet eden o güzel yüzünüzle
terkedip gidişinize,
mutluluğa kanat çırpışınıza,
aşkınıza,
yüreklerinizin birbirine dokunuşuna
şahidim, şahidim!

güle güle güzel insanlar,
güle güle güzel dostlar,
yüreğim hep sizinle.

bir kadın demek, bin huzur demek.
el yordamıyla sevmek değil miydi, bu benimkisi?
şimdi avuçlarım nasır, ellerim yaralı bereli.
adını benzetecek bir başka çürük bulamıyorum yüzümde.
tüm bu halsizliğimin sebebi hayat değil mi,
tüm bu heyecanımın sebebi düşlerim gibi.
kazdınız,
kazdınız,
kazdınız,
bir kör kuyuya vardınız
içimde.
urgan gibi dolandın yine boynuma, hayat.
elimden gelmiyor yaşamak.
sırtımı dağlara dayayıp sevdim seni,
sevgilim.
dağları sırtıma aldım özleminle.
bir sigara beceriyorum loş ışığı altında buharın
ve bir kelepçe gibi doluyorum nefesime dumanını,
bir küvet dolusu gözyaşı ediyor adın
ve tenimi dağlıyorum sıcağında adının.

küçücük bir oda düşlemiştik yaşamak için biz,
bu yüzdendir sığamadık birlikte şu koca hayatın içine.
bir küfür gibi yırtıyordu kulaklarımı sessizliğin.
duymayayım diye tüm bu sessizliği, duvarları kapıyordum kulaklarıma
geceye dikip gözlerimi.

ben seni sevmeyecek olsam sevgilim,
ay sökülecektir gökten.

nasıl tutkundur ay göğe,
işte öyle tutkunum gözlerine.
bunu ben demedim ki sevgilim,
yaz ortasında incecik bağ bozumu gözlerin.

gözlerin sevgilim,
gövdesinde şifa taşıyan, zarif bir neşter misali gözlerin.
sesin var ya senin,
anarşist bir aşık gibi.
sesin var ya senin,
gövdemi ayaklandıran sesin..

sesin var ya senin,
hani yağmurun gerisinden gelir gibi
hani yağmurun ta kendisi gibi.