nilgün marmara/kırmızı kahverengi defter/notlar


Hayat, hep yüzünle seviştik, tersinin hatırı kaldı.

Herkes evinin önündeki çölü süpürmelidir, içerdeki çölü dışardan sızmış olarak görüyorsa, beklesin, ağır ağır dışarı aksın kum tanecikleri, biriksin ve dışarının çölüne bitişsin, o zaman herkes yine evinin önündeki çölü süpürmeyi sürdürebilir...

Çöl rengi bir elbise giydim.

Sonra sözcüklerin kumda bırtaktığı izlerin içine yerleştim.

Kapı kimin üzerine kapatılıyorsa, o, dışarıda kalanın değildir. İçerde olan, tek kişilik oda oyunlarına düşkün olan üzerine kapatılan kapıdan habersiz ve kolayca dışarda olanın üzerine kaç kapı kapıyor.

Biri susarak okunu tanıdı, öbürü kusarak okunu kırdı. Kaçınılmaz bir zavallılık ve bana açıklıktan sözedivermiş, netlik, doğruluk, yalınlıktan; içi, götü, ciğerleri, kalbi, böbrekleri titrerken... Beni hiçbir ışığın altında görmeyecek o! Bildiği hiçbir ışığın! Çünkü ışığı yok onun!

Bir yaşamın bir düşe eklenmesiyle, bir düşün yaşamdan çıkarılmasının hiçbir ayrımı yok. Dilsiz şarkıcıları düşünüyorum da öylesine kendilerini kendi yağlarında kavuran varlıklar! Bıçaksız bıçaklıları, çölsüz çöllüleri, kumsuz kumluları... Çocuğun ilk hecesi: Acı, sonraki çift hece: Doyum. Yanılsama. Yanılsama!?! Bir de körler var kuşkusuz, kuşsuz. Hep karanlıkta düşünürler.

Doğmuş olmak bir referans mektubunu nereye ve kime götüreceğimizi bilememektir.

Ölüm yaşayabilmek için sonsuzca kaçındığımız, ama sözcükleri yaşatabilmek için kucak açtığımız...

Açılmak,açmak. Göğe, yerküreye, suküreye, insanlara, düşünceye, geçmişe, gelecek ve şimdi'ye açılmak... dünyaya yönelik tehdit oklarına hafif bir tebessümle bakmak. Tebessüm güncel-geçici ile evrensel-kalıcı olan arasındaki ayrımı görebilmek ve özümseyebilmenin imidir.

''Nereye gittiğini bilmiyorsan, derin bir bağın yok demektir. Olsaydı öğrenirdin.''

Bu eksiksiz gediksiz kaydeden vücudun, bu anı deposunun tüm koordinatlarını belirleyebilecek, yaşarken sonsuzca, sonsuzca yazabilecek bir akıl.

Saklamanın kaydetmenin sevinci ve acısı.

Her insan bir odalık ve bir, yalnızca bir aynalıktır. Ancak bu odanın ve aynanın dehlizlerini bilmek önemli.

Dilsizliğimi, uzam ve insanın eksikliğinin genliğinde öğrendim.

Çölgörmüş bir hali var.

Başkaldırmış düşünce bedenin aşık olurluğundan başka ne?

Benle benim aramdaki farkı görebiliyor musun?

Gerçekliğin benim düşlerimden bir ayrımı yok -Öylesine ince delikli bir ağ ki bu üzerimize kapanan, kapanan, kapanan, bu Kapan!

Kentlerin havaalanlarından çok düşalanlarına gereksinimi var. Yeni düşalanları yapılmalı, olanlar restore edilmeli ya da tümden yokedilmeli.

Bu balıkhaneler bu kancalar niye varlar, yüzlerimiz neden yüz bedenlerimiz niçin balık öyle asılı dururken ve dönerken ağır aksak?

Bir tarafı Godard şantiyesi bir tarafı Altmann gölü bu garip mekanın ortasındaki ben Nilgün.

Godard çalışan işçilerin, devinen makinelerin üstüne aşk sözcükleri bindirirverir, çarpıcı bir karşıtlık/koşutluğu yakalayabilmek, gösterebilmek için. Emek-üretim-aşk-tükeniş.

Arzu yeterince varsa dönüştürme kolaylaşır.

İklim ve polis izin verirse çingeneler çıplak gezer.

Ölürken kahkahamı ona bırakacağım.



Böyle bir morla alçalttım sizi!



öyle güzel bir rüya gördüm ki.
öyle güzel bir bahçe, pembe beyaz ve daha önce hiçbir yerde görmediğim çiçekler.
bu, yanında olmanın getirdiği bir iyilik hali değildi.
bu, yanından bir rüya boyu uzaklaşmış olmanın getirdiği büyülü sarhoşluk haliydi.
bak nasıl da seviyorlar birbirlerini, geceyle gündüz gibi,
hiçbir zaman aynı yerde olamamak gibi...
''
kelebek demeyin bana
değilim bir kelebek
kısa bir ömrüm olmadı ki kelebek olayım
bence yaşlı bir çınar olabilirim ancak
belki gövdemde oyuklar vardır büyüdükçe büyüttüğüm
belki dallarımda sevdiklerim vardır
ne kadar sevsem de onları
sadece bir kısmının içeri girmesine izin veririm
belki derinlere girenler zaman zaman çürütür beni
belki de besler hayat bulurum
belki budanmak isterim zaman zaman daha da büyümek için
bazen de kuruyup gitmek isterim
ne kadar da severim kendimi zorlamayı
ben sert havaları sevenlerdenim
rüzgarlar tokatlasın isterim beni sarsana kadar
rüzgar ne kadar sert eserse ben de o kadar acımasız olurum
peki kendine bu kadar acımasız olan insan nasıl bu kadar şefkat bonkörü olur?
en merak ettiğim de bu, bunu nasıl yaptığım.




seni seviyorum
pikachu..
şimdi diyeceğim o ki; yanıldın küçük kadın.
sen sevmeye çalışırken, kendini hep haklı sandın.