tenha akşamlarına ıssız bir öpüş kadar uzak,
düş değil ve fakat gerçek olmayacak.
soluğunu tutar gibi
parmak ucunda yaklaşır,
bir göz aralığından yoklayıp
dolu bir nefeste üflenen toz gibi uzaklaşmak.

usul bir gülümseme bırak köşeye, gecesinde gelip öpeceğim.
bitmemiş her sevişme,
paslı bir iğne gibi
doğrudan
doğrudan kalbe yürür...

söz bitimi gibidir
odanın her köşesi,
bir kuşatma büyütür...

Ah Mabel...
gördüm, duydum, söylemedim.

üç maymun
insan eli değdi bedenime; kanadı,
pişman değilim.

insan eli değdi hayatıma; acıdı,
pişmanım.
ve ben en çok kendimi seviyorum yine;

bir başka zaman tadamayacağım sabrını gençliğimin
ve acılarıyla oynaşan taraflarımı,
kendini kutsayan parmaklarımı seviyorum
ve boğulurcasına içine battığım huzurumu,

aşk yoğuruyorum kendi kendime.
sezdirmeden bakışlarında çırpınmak tüm sakinliğimle,

ve bugün yüzüne düşmesi gölgemin;
duymak için çırpınırken,
lal kesilmesi gibiydi tüm seslerin,
zamansız.
sen hüzünlenirdin
ve ben insanlığıma bakmadan kafa tutardım yeryüzüne.
sen mutluluğa bulaş
çekinmez kendimi sunardım tanrıya, şükranlarımla.
kaçmak istesen,
durmaz yol olurdum önünde.
sessizliği arzulasan,
kendi ellerimle söker sustururdum yüreğimi.

tanrının eli göğsümde,
bekliyorum şimdi, sen demeni.
gidelim annecim,
böyle olmayan bir yere gidelim,
böyle hissetmeyeceğimiz bir yere.
sen varsan böyle bir yer mümkün,
hadi gidelim annecim.
yoksun,
omuzlarım açık kalmış yine.
güzel sabah seni düşünmek için;
öylece uzanmışız yanyana,
ben gözlerinin tadına bakıyorum
içimi yokluyorsun sen ise.
kulaklarından öpüyorum senin gibi işitmek için,
seni özledim diyen ağzımı öpüyorsun sen de.
dokundukça sırtına, yollar yürüyorum yanındayken bile,
sırtımda uzadıkça parmakların kısaldıkça kısalıyor mesafeler ise.
yanımda olmadığın günleri toplayıp çıkartıyorum birlikteliklerimizden,
artıyor azalıyor umursamıyorum,
mutlak değerini alıp çarpıyorum seninle,
böylelikle sonsuza uzuyor.
güzel sabah seni düşlemek için.

sınır zorlaması ve bedene uyarlanabilen sanat, muhteşem.

margaret durow
benhayattayken
yarım yamalak, peltek ağzıyla kestane demesi ne de güzeldir bir çocuğun,
ve ayak bastığın her kaldırımı aşkla yürümek,
şehrine sarılmak,
havayı öpmek
ve hissedebildiğin her şey için şükretmek.
annenin rahmi bile kusmuşken seni,
ben içimde büyütmek için sevişiyordum.
anlamıyorsun beni değil mi?
ne istediğimi biliyor
ama ne düşündüğümü çözemiyorsun, öyle mi?
çünki şöyle söyleyeyim,
kafam da oram gibi çalışmıyor benim,
teklemiyor kafam ayıp yerlerim gibi.
çabuk bir masturbasyon kadar uzağımdaydın
ama ben inatla dokunmuyordum kendime.
olmadık zamanlarda hatırlayıp seni
ağlamayı tercih ediyordum,
tıpkı kendine her dokunduğunda
beni boşalman gibi.
bedavaya aşk var ister misiniz?
en karşılıksız olanından.
neden tereddüt ettiniz?
bedavaya et versek becermez miydiniz?
yemedi mi götünüz acısını,
etin tadının yanında?