kurusıkı sevişmek,
zarar ziyan.

sevişiyorsan ağzına kadar doldurup hakiki bir namluyu
dayayacaksın göğsünün orta yerine.
aşığım ulan!
ruhumu buruşturup atan,
ayaklarımın altına almaya kıyamadığım şu şehre aşığım!
kafam karışık ulan!
bu şehirde rüzgar hangi yönden esiyor!?
burası ankara ulan!
burdan çıkış yok.
'ama sen şeker kokarsın anne
sırtıma değersin anne
kelebekler ölürken anne
pencereler kırılır anne
kahveli göğsüne düşerim anne'
ne yetişeceğin ne yakalayacağın bir ben kaldı geriye
çakmağınız ilk seferde hiç yanmadığında
ve bir vücudu hiç sığınmak için değil hep savunmak için sevdiğinizde
ve şiirler hep tekerinize çomak soktuğunda
ve sevgiliniz sizi hep terkettiğinde
ve zaman hep aleyhinize aktığında
ve gerçeğiniz hep hayalinize ters düştüğünde,
beni hep iyi hatırlayın.
günün yazısı,

Kerim Akbaş ; Artıklar Coğrafyası



''sevgilim beni unutmuşsa bu benim hatamdır kabullendim sevgili kaldırım,
gökyüzüyle acının ne kadar alakası varsa yorulan da olur yorulmayan da...
sevgili olmak da güzeldi demişti dün içtiğimiz yerde çocuğun biri, sevgili olmak da güzel. sev...gilimin sevgilisi şehrime şehrim derse, sistem de bana mı şehrim diyecek,
yüzüm kocaman bir inkar.
hiçbir şeyi hak etmeyen bir mahlukat gibi duruyor orda ünlü insan heykelleri, çok acı.
insanlar önünde fotoğraf çektirip duruyor.
insanlar hala siyasetten ve ülkelerin düzelebileceğinden bahsediyor.
umut satılmıyor sokaklarda.
İYİ MİSİN DİYENLER, NASILSIN DEMEDEN;
şiirmiş romanmış hikayeymiş şarkıymış sevdaymış falan filan bunlar böyle işte.
bir insanın iş yerindeki son günü gibi bir duygu,
emekliliğe ayrılan bir insanın, masasına son bir kere bakması ne derece rasyonelse beni yargılayan kaldırımlara tek tek balyoz insin derse insan bu bir aralık ah'ıdır.
insan beyinleri durmadan sikiliyor. insanlar durmadan birilerini arzu ediyor.
mastürbasyon üzerine kurulu hayallerde arka fondaki şarkılar teker teker cinayet sebebi.
yıldırım demirören, bi siktir git amına koyayım ya! orda bir kerim akbaş var''


öylesine çelimsiz gece,
bir ıslığımla devrildin.
mevzu ağır, abiler.
mevzu çok ağır.
hiç rahatsız olmayın bayım,
gözlerinize bakıp çıkacağım.
siz masumane biranızı yudumlarken bayım,
ben bütün bir sarhoşlukta dolanırım.
boğuluyorum,
basit bir yazgının ışıl ışıl parlayan sonsuzluğu karşısında boğuluyorum.



siz gelirken ben gidiyordum,
ah hayat hep tam tersi.
nasılsın? diye sorma bana sevgili!
yine ellerim üşüyor,
yine dudaklarım çatlıyor
ve yine kemiklerim ağrıyor.

eksiğim nedir diye sor bana sevgili,
gediğim nedir diye sor,
sebebini sor sevgili,
endişenin, hüznün, delirmişliğin sebebini.

bana cevabı 'sen' olan sorular sor sevgili.
yalnızlığıdır bir kadının güzelliğini gösteren,
yalnızlığıdır en güzel süsü.
elime bir sigara dudaklarıma bir şiir tutuşturun
ve siktir olup gidin.
''bu gece alkolle sabahla;
ona de ki: ben kanıma kırmızı rengi veren kişiyi kaybettim.

bu gece hüzünle sabahla,
ona de ki: ben bedendeki mıknatısın büyüsünü bozdum.

bu gece iğrenç bir korku filmiyle sabahla;
ona de ki: kabuslarımın orta yerindeki tek güzel mabedin kapısına sıçtım.

bu gece imla kurallarına uyulmuş edebi bir intihar mektubu ile sabahla;
ona de ki: farkındayım, ölsem, cesedimi teşhis edebilecek tek insan odur
...''






küçük iskender
758 gün devirmiş ayrılık
ve yüzün yüzüme son değeli 217 gün geçmiş.


rezil bir ömrün kepazesiyim şimdi,
sevgili.
''yüzüne kapanıp ağlamak vardı,
oysa ben seni bulmaya geldim
...''
ve ben, sen yanımdayken
şarkıların güzelliğine tahammül edemem,
sessizlik doldursun isterim gözlerimi.

ve sen yanımdayken, ben
pencerenden ışığın vurmasına tahammül edemem,
ellerin aydınlatsın isterim gecemi.

ve seninle yanyanayken, ben
kendime tahammül edemem,
yırtıp at isterim güzelliğimi.




ben bu şehre yalnızlığımı emanet ettim,
bir meydan, bir park, bir cadde
bakarız başımızın çaresine.

Sevgili Yasemin Şahin tarafından mimlendim,

Öncesinde kitaplığımdan bir kitap seçmem
ve ardından kitabın 55. sayfasına gidip bir paragraf seçmem gerekiyor.


Benim kitabım 'Sonrası Kalır',
pek tabii Edip Cansever,

kitabın 55. sayfasında ise şu şiir yer alıyor;


''bakın bakın bakın
döşeklere yaz kokuları sinmiş duydunuz mu
bilir bilmez ötüşleri var toprağın içinizde
kim demiş tabiatta düzen var diye
aç bir kedi duvara sürtünüyor onu da görün
atın kendinizi çalgıların çağanların içine
uygarlığı insan işlerini bilginler düşünsün

ardarda betikler yazsınlar size ne
böyle yaşıyacaksınız işte söz yok
ölümsüz bir çiçek sofranızda
yaz güneşi pembeden kırmızıya kırmızıdan pembeye
kapılar pencereler tabiatla oynaşacak

bu düzen size insanlığınızı unutturacak''


böyle fırtınalı, böyle yağmurlu bir gecede,
mevsim içinde mevsim yaşatıyor yine Cansever şiiri.
insan hallerinin böyle betimlendiğini bir başka şiirde bunca duyumsamadım ben,
Cansever şiirinde olduğu gibi.

''bu düzen size insanlığınızı unutturacak''
diye yineliyorum ve mimi çok sevgili üç bloga paslıyorum;


şu vurdumduymaza bakın dedim, herkes bana baktı.

''üvercinka''

Niyobe


mime dair ayrıntılar ve kurallar burada,



sevgiler.


sus pus işlenmiş bir cinayet kadar ıssızım yokluğunda ve sen gidişinin bilmem kaçıncı yıldönümünde attığın naraların yasını tutarken gövdem sesinin yankısını arzuluyor kapalı kapılar ardında ve yatağının sessizliğini özlüyorum dün gibi ve soğukluğunu arıyorum teninin yetim bırakılmış bir kış gecesinde çünki sen gideli mevsimler sık değişti ve sen gelmeyeli hiçbir mevsim hüznüme denk düşmedi kim bilir günün birinde ben o şehri küfürler eşliğinde yakarsam ve talan edersem eğreti denizleri ve bir allahın kulu da çıkıp diyemezse bana dur yazıktır bunca ızdıraba ve bir saniye düşünmeden atıverirsem kendimi dehşetin ortasına ve tek ümidimse seni yaralı kurtarmak bu yangından yine de bilsem yüzüne bakmayacağını bu şehrin göz göre göre
...
şimdi diyeceğim odur ki;
bizim sevdamızda teklif yok,
ısrar var.
aynı yatakta ölelim,
bizden başka kimse gözyaşı dökmez bir kelebeğin ölümüne.