annem saçlarımı öpüyor,
annem ağlıyor,
annem sevdamı alıp ellerine benden öte seviyor.
sonra denize yakın oturup çay içtik seninle,
sen çayını yudumladın
ben gözlerini yine,
sırtımı rüzgara verdim ben
sen üşüme diye..
tüm haber bültenleri, tüm gazeteler, kitaplardaki tüm satır araları, tüm müşteriler,
tüm esnaf, tüm iş arkadaşları, tüm bahçeli, tüm taksiciler, tüm yerleşik halk,
tüm öğrenciler, tüm okul müdürleri, tüm dilenciler, tüm seyyar satıcılar, tüm babasız kızlar, tüm garsonlar
senden bahsetmiyor olsalardı eğer sevgilim,
belki o zaman sevgilim;
hepsine biraz kendimden bahsederdim.
''şimdi yürekte kuyu, kuyuda et kemik
.. ve yaralı yamalı bir çıkrık sesi..
seni ağladık aynı kahvenin köşesinde.. günlerden pazartesi..''
ah! Mabel...
''kimler geçerken içimden, bir sen vardın.. melekleri imrendiren..



hiç gelme.. gideceksen,
ürkek buz tanesi..''
''Çok iken bir şeydik, bir iken çok şey...
Acı biber turşusu yedik.
Otuz metre karede her şeyle çok seviştik.
Toprak sahipleri, çok uluslu şirketleri ve işbirlikçi yerlileri, çete sahipleri ve yalakaları,
baş ve bakanları, milletlerin bekçileri ve sürülerinin olduğu yerde yer kavgası vermedik.
Hiçbir yerdeydik...''


Kazım Koyuncu



şimdi her yerdesin, güzel adam, büyük adam, iyi adam, devrimci adam.
''
sol elimle sol elimi okşuyorum. pencereler açık..
etimin altında bir kurt var sanki.., sanki çilek tarlalarında oradan oraya kaçıyorum..
sanki sol elimden kaçıyorum.. uçurumdan kayıp kayıp düşemiyorum..
sonra her şey tersine dönüyor; bir dağ aslanı oluyorum. herkesi korkutuyorum.
duvarlara fırlıyorum, kilden tanrılarla oynuyorum.
sonra babam alıyor beni; elini etimin altına sokup kurdu boğuyor.
mandalina yemek istediğimi söylüyorum... bir çığlık daha istiyorum.
baba...

yıkılmayacak kadar yalnızım.
aşkın karşısında ölüp ölüp dirilen acılar için söz veriyorum,
sana henüz ölmedim, yaşıyorum numarası yapabilen herkes için söz veriyorum baba..;
boşuna tinerlemedim sokakları, boşuna durup durup kusmadım,
boşu boşuna küfretmedim orospu olan hayata.., boşuna ezberlemedim bu kurum tutmuş tarihi.. sen hiiiç duymuyorsun diye baba, okaliptüslerin altında ne çok çiğ birikti diye..
sil ellerim, sil seni.
''


umay
yokluğunda saçlarım paslanır.
yarim istanbul,
öpmeye geliyorum, gerdanından..
sesin büyüsün kulaklarımda,
sesinin büyüsü kulaklarımda.
kelebek diyorsunuz üzülüyorum,
melek diyorsunuz utanıyorum.
sevgilim;

bahçede dedemin gülleri açmış,
tıpkı gözlerin gibi duruyorlar kapının önünde.