özenle ağzımın içine yerleştirdiğim jiletle,
ancak kendi soluk borumu doğrayacak kadar beceriksiz bir öfkem var benim.
siz yine de savulun,
yüzünüze tükürebilirim.
tüm o yalnızlıkların içinde,
sen ve ben değil miydik?
ah, nerede o bıçkın duygular..
bir şiirden, bir başka şiir yazılmaz sevgilim.
bir aşktan bir yoksunluk doğurulamaz,
olmaz sevgilim; bir kadın, burada, böylece...
olmaz.
hırpalama şiirleri sevgilim,
cümlelerin bağrından koparma kelimeleri,
cümleleri olmadık sonlarla noktalama,
çünki olmaz sevgilim,
benden bir başka aşk yazılamaz, olmaz!
saçlarından tırnaklarına kadar,
gözlerinden dudaklarına kadar,
bacaklarından sırtına kadar,
her bir parçayı bozup
yeniden yerleştiriyorum kafamın içinde.
bozdukça çoğalıyor parçalar,
birleştikçe büyüyor bedenin
ve sığmıyorsun kafamın içine.
bir gün yüzünün orta yerine küfredeceğim
ve sen beni sevdiğini söyleyeceksin,
bir gün sana ayrılıktan bahsedeceğim
ama dur, öncesinde dudaklarımı keseceğim.
uzat bana jileti,
duvarımda sabırla paslanan metali uzat
çünki sana ayrılıktan bahsedeceğim
ama öncesinde doğrayacağım dilimi.
sana diyorum!
ne zamandır, ismi lazım değil organın kadar zevk alıyorsun hayattan?
sana diyorum!
bana bak,
ben susarken bana bak!
ulan o denli sevmişim
bu bana müstehak mıdır?
siktirip gidiyorum burdan,
başınızın çaresine bakın.
rakı içeceğim işte,
arabesk dinleyeceğim,
intihar edeceğim,
kıçınıza kına yakın!



küçük iskender
gördüğünün ötesine,
bildiğinin gerisine gidemiyorsan,
fikrimde zerre yer işgal etmezsin.

bilmeyenin yanında bilgili,
bilenin yanında görgülü olabilmekti;
asalet.


ve sonraları her gece,
bir ayrılığın tekrarıdır artık.

sen sen sen giderken
ben ben ben kalırken
ayak seslerinle bütün
camlar pencereler inerken
bir veda saçlarımdan tutup
beni yerlerde sürüklerken
yüzümde ne acı ne keder
sana son kez bakarken
sen sen sen giderken
bir kalp burda kalırken
bir şehri bir tekmeyle
benim üstüme yıkarken
bir dua dudaklarımdan düşüp
paramparça olurken
sen sen sen giderken
ben ben ben kalırken




Cem Adrian


ben hiçbir erkeğe
sırf sana benziyor diye
usulca sokulup
merhaba demedim.
sırtını sadece kendine dayamalı...
ve şimdi çırılçıplak uyumalı sadece
üşüyen bir gönlü sarıp sarmalamalı
hırpalamalı bedeni baştan aşağı
aşağılamalı yoksun her rüyayı

yazıyorum bir kenara
gram gram tüm o ağrıları
ve tanrım benimle boy ölçüşmekten çoktan vazgeçti
biliyor ki çok daha güçlüyüm yarattığından
artık merak etmiyorum şehrime gün nasıl doğacak.

artık tek merak ettiğim;
gün şehrine nasıl doğacak,
üşüyecek mi ellerin?


ve işte
bildiğin üzere
önce alnından öpüyorum her bir şiiri
ve sonra öldürüp bir sigara yakıyorum ardından
her bir kelimenin matemini ıslatıyorum dudaklarımla
ve gülümsemeni yırtıyorum sayfalar dolusu


Amnezifobi

...
Anason saçları
Anason saçları en çok bu saatte kafa yapardı
Ona yakışmayan tek renk rüzgardı
Sonrasını hiç hatırlamıyorum
Sonrası koynumda kurduğum tuzaklar
Sonrası birbirinden düşmeye korkan uçurumlar
...


Nur İpek Önder
(Karakalem May-Haz 09)

''Günler günleri kovalamış böylece, haftalar haftaları, aylar ayları kovalamış.
Hatta, bu günler, haftalar ve aylar şehrin öteki köşelerini terk edip birbirlerini kovalaya kovalaya gelmişler de, çeşitli şekillere bürünerek, sadece evin çevresinde gezinmeye başlamışlar.
Her yanı mavi parıltılarla kaplı geniş bir haftanın, uzaklığı insanın içine dokunan karanlık bir çınar halinde, bahçedeki çınarların ortasında aylarca uğuldadığı olmuş. Günler arasından çıkıp gelen bambaşka bir günün, bu çınarın dallarına tüneyerek yaralı bir kuş gibi haftalarca sessiz sedasız baktığı olmuş sonra. Koskoca bir ayın, eski binanın yakınlarından birkaç çocuk suretinde gülüşe gülüşe geçip gittiği olmuş. Bu kargaşa böylece devam ederken bazı günlerin hiç olmadığı olmuş hatta, bazı haftaların hiç gözükmediği, bazı ayların da ne kadar büyük bir umutla beklenirse beklensin oralara hiç gelmediği olmuş. Gelgelelim, hiç olmayan bu günler, hiç gözükmeyen bu haftalar ve hiç gelmeyen bu aylar da ne yapıp edip bir şekilde yaşanmış sanki. ''



Hasan Ali Toptaş (Uykuların Doğusu)
deşiyor yüreğimi,
kırık bir notanın en kör hecesi.
sözlerin kabalaştıkça
incelirdi dokunuşların
ve bileklerimde asılı kalırdı gözlerin.


tamamı öncesizlik bir geçmiş
ve kendi sonsuzluğunda kanayan bir şimdi

ben seni hiç sevmedim ki;
ben seni hep sevdim.
yağmur damlalarını sayıyorum sana kadar..