şimdi yürekte kuyu
kuyuda et kemik
ve yaralı, yamalı bir çıkrık sesi...



ah mabel...
ah güzel adam,
aç beni ve içime dokun yine.
omurgama kadar uzat ellerini,
omurgama değ,
ellerinin tutabildiği kadar sıkı tut kemiklerimi
ve sars beni,
yapraklarını dökmesi için kuru bir dalı sallar gibi.
içimde akmaya niyeti olmayan şu kanı hareketlendir,
doğrult bu bedeni.
Yürek dayanmıyor,
Tekliyor,
Tekliyor,
Tek,
Tek.
'suffer' means 'kadın' in turkish.
sıçayım sizin çıplaklığınıza,
mahreminizi saklayacak daha usturuplu bir yer bulamazdınız.

gözlerimi kapıyorum ve sarı yeşil bacak boyunda çiçeklerin doldurduğu bir tarladayım,
gülüyor ve yürüyorum
ama çıplak değilim, kahretsin yeterince çıplak değilim
ve bunu farkeder farketmez tarla kayboluyor.

birden hıyarlar görüyorum,
yeşil ve kalın, ısırsan sulu
solucana dönüşüyorlar,
solucan gibi kıvrılarak üzerime çıkıyorlar ve sürtünmeye başlıyorlar,
bedenimle masturbasyon yapıyorlar.

yine başladı,
uyumaktan korkma, kabus, çığlık, rüya, uyuma.

gözlerimi kapıyorum,
kıvrılarak uzayan kanlı canlı pespembe bir dil sarkıyor kutunun içinden,
kırık batıklarla bezeli ve içine kanıyor,
tek sebebi konuşmak,
susmamak tek sebebi.
duyarsız gözlerle bakıyorsun şimdi ölümüme,
kanattığın etimden emerken büyük zevk alırdın halbuki,
bir inleme alıp yürürdü dudaklarında
yaşayan hücrelerimde ıslandıkça.

ne yazık ölüyorum,
içime giremeyeceğin kadar kuruyum.
son bir düğüm boğazındaki;
asılmış da çırpınıyor.
kör olmak istedi ve görmemek,
sağır olmak istedi ve işitmemek.
örtse gözlerini, işitti
kapasa kulaklarını, hissetti
bildi yitirdi,
bilmek hiç istemedi,
bilmeyi hiç sevmedi.
sakın bulaşmayın,
parmak iziniz değmesin,
suçuna ortak düşmeyin.
huzursuz kahkahalarla deşiyor içini,
elinizi sürmeyin.

şeker anne

Bizim şarkımız haritada kayıp bir nehirdir
Bizim şarkımız kırık kalp fırlatan kız
Hayat geriye gelmez
O hayat bize hiç gülmez
Sen şeker kokarsın anne
Sırtıma değersin anne
Kelebekler ölürken anne
Pencereler kırılır anne
Kahveli göğsüne düşerim anne

Senin adın kederli anne
Sen hep şeker kokarsın
Senin adın yağmurlu cadde
Sen hep düşler kurarsın

Bizim şarkımız haritada kayıp bir şehirdir
Bizim şarkımız kırık kalp fırlatan kız
Hayat geriye dönmez
Hayat bize hiç gülmez
Sen şeker kokarsın anne
Sırtıma değersin anne
Kelebekler ölürken anne
Pencereler kırılır anne
Kahveli göğsüne düşerim anne

Umay Umay
fazla söze ne hacet.

ki söz arar gider ölür dirilir ne yapar eder sahibini bulur.
kendisi de şu anda şarkıyı dinliyor, iyi ki var.

buyrun siz de buradan duyun.

Bob Dylan - Love Sick

Çiçek Dürbünü Benzetisi İyimserce

...
Bakıldığında göz değirmisinden bir çiçek dürbünün
değil midir renklenme olasılıkları tabanında
görülen parçacıkların
yoksamak kurutan kısır umutları, geleneksel tanrıları, sürülerin çorak gerçekliğini
ve kanatlanarak yaşamak kendi dağılımında...

Kaydır elini hafifçe sağa ve bak
elin hafifçe sağa kaymıştır
(Bir gül bir güldür bir güldür bir gül)
Görünür ayrımı şimdi yenilenen renk konumunun.

Yürü dört adım, dört kez çevir sevgili kırmızı nesneyi (kırmızıydı ilk ve tek olan)
Bak görülene tutkuyla bak
dört ayrı kez dört ayrı cümbüş...
Sarıl, benzerlerine dokun...
Bir bilinmeyen nicelikte duyumlarının sevinci,
Benzeş özdekliklerine küçük, renkli bölünmüşlüklerin,
ne hoş, ne düzenli, ne dağınık, ne düşlenmez
yer değişimlerini!

Dizelerini sırala kendince kendiliğinden,
Oyuncağını yuvarla ve yaklaştır bakışını,
Uygun değil mi sözcüklerine kırıkların gözalan dizilişi kendince kendiliğinden?

Sorma! Ya bir gölge oluşmaz mı hiç,
hep ışık var mı oluyor camdan yüreğine akan duru, düzensiz kararlılık için?
Korkarak kırılmasından saydam nesnelerin
parçacıkların yitiminden, kapılmasından
Ötelerin el koyucu rüzgarın yetkesine,
başka coğrafyalara doğru.

Kov karaduygulu olasılığı bilincinin gücüyle
biçimleri kesikler yaratmadan tininde__
Yeni çiçek dürbünleri bul ertesinde düş kırıklığının
Gizlenmişlerse senden, kur öz yaratısını saflığının.

Geldiğince yüreğinden geçtiğince
yapıla benzerini,
Daha yetkin oluşlar özgül ayrımlar bekler seni uğraşında,
Şaşarsın dantel yüreğine
ince yeteneğine.

Bekleme bir anı gelsin kurtuluşun parlak renklerden ve
karanlık soyutta haz kırıntılarını düşlemenin,
sokak bilincine göre erince kavuşmanın.
O çocuksuluğun ayırdında olamayan
ve direnmeye karşın etkilerini zorbalıkla yayan kurnazlarca
huniler ve sinsilikle içirilen beklentiler...

Tüm hücrelerinle kus cellat yargıları!
Seslen sonra övünçle bir gelecek insanlığına
oynadığın eşsiz mikalarla!


Nilgün Marmara
ah elimde olsa,
açar şu göğsü salarım sizi;
yüreğim, nefeslerim.
ama öyle bir haldir ki;
siz bana tutsak,
ben size muhtaç.
gönlüm çağırmasa,
dilim söylemese,
izlerim bağırır ismini.
her biri bir gününü söyler,
her biri bir geceyi ağlar bağrımda.
Duvarları soğuk renklere boyanmış evlerde büyüdük biz,
Bundandı, her mevsim sonbaharı arardı gönlümüz.

Tavanları uzadıkça uzardı evlerin, katlanırdı baktıkça hayallerimiz,
Bundandı, uzakları bilmez, mesafeleri tanımazdı yüreğimiz.

Bir gölgeleri olurdu o evlerin, geceleri duvardan duvara koşan,
Bundandı yoğu var eder öyle severdik.

Gece, Melek ve bizim çocuklar

Bir geceler vardı orada, gündüzleri dert, orospular kendilerine kibarından orospu derdi, bir iş vardı bir sevişmek, satılmak vardı yoktu alınmak, sevmek vardı ölümüne öldüresiye, giden vardı gitme denilmez, gelenler baş üstüne, kabahat vardı hepsi de bir defalık, affın lafı yoktu hesabı kesik, bir geceler vardı kuytu, köşelerinde aşk kimin yüreğinden düştüyse.
-Geçmiş olsun...

-Geçmez yavrum, kolay kolay geçeceğe benzemez.

Melek
biz ki gözleri içeri baktık birbirimizin,
sözler karaladık uykularımızdan içeri,
güldük, gülüştük hüzünlerimiz içeri.
biz ki sevdik, dokunduk yalnızlığımız içeri.
Bir kesik atarım kendime,
Ya akar, kanıma karışır yiterim,
Ya kurur, izine bakar gülümserim.