körüklenmeyi bekleyen ateştir, devrim!
gittiğin kadar vazgeçilmezsin,
kaldığın kadar güzel.

gitme, Lavinya.
içimde garlar hıncahınç dolu,
kentler yalnız.
içimde gitmeye öylesine meyilli bir kalabalık.
kuşlar ne kadar da azimli,
tüm o çığlıklar, çırpınışlar..
şimdi en fenası,
yağmur yağarken sesinin gerisinde,
üstelik gecenin bu vaktinde,
seni artık sevmiyor olduğumu bilmek
üstelik gecenin bu vaktinde,
üstelik sesin yağarken yağmurun gerisinde.

her şeyi siktir et diyorum kendi kendime,
fırlat at bir kenara her şeyi
ve sadece seni alamam yanıma
her şeyi siktir ettiğimin şu gecesinde.

nasıl da itiraf edemiyorum sana seni sevmediğimi,
seni fırlatıp bir kenara nasıl da siktir olup gideceğimi,
seni artık nasıl da sevmediğimi nasıl itiraf edemiyorum sana
her şeyi siktir ettiğimin şu gecesinde şimdi!

hani 'kuşlar bakımından uçarı',
hani 'çocuk tutumuyla beklenmedik',
hani tüm o şiirler nasıl da sen değilsin şimdi!

(sesin var ya senin,
hani yağmurun gerisinden gelir gibi,
hani yağmurun ta kendisi gibi sesin!)

kırmızı kurşun bir kalemle suratıma çizdiğim
ve içlerini iltihapla doldurduğum kitabeler senin için tüm yazabildiklerim şimdi.

senin için tüm çizebildiğim
üç harflik bir kelimenin hiçbir harfini doğru bilemeden
topu topu üç harfle ve ütüsü bozulmuş bir kalple asılan bir adam şimdi.

sesini al, yağmuru ver
git şimdi.

'nerede kalmıştık
oradan ağlayalım halimize'
şimdi sen sözlerinle bir taş atıyorsun içimdeki kuyuya,
düşmek bilmiyor.
gözlerinle bir ışık yakıyorsun içimdeki karanlığa,
aydınlanmıyor.



her şey hep eskiden güzeldi.
düşünmek, düşündürmek, düşürmek için, vakit henüz var.
ama vakit dar.
ama vakit var.
ben gördüm, ben duydum, ben kahroldum, ben akıl yetiremedim.
bağışlama insanlık bizi.
bizi bağışlama.
bir zaman oldu zamanlardan bir zaman,
ben durdum ve duruldum ve dedim; hiç olmadı bu yaptığın, zaman!
ah ulan!
seni ben öyle bir sevecektim ki;
ölüyken diriltecek,
diriyken yeşertecektim!

ah ulan!
öyle bir sevecektim ki ben seni;
göğsümden emzirecek,
sözlerimle büyütecektim!


ah ulan!
ben seni öyle bir sevecektim ki;
tenimle söyleştirecek,
ellerimle yineleyecektim!


ah ulan,
seni baştan sona öyle bir sevecektim ki!

ah ulan,
sen bu sevmeleri sevmek mi sandın şimdi!?

kanıma dokunuyor be kardeşim;
beni anlayacakları yerde sevdiler,
sevecekleri yerde anlamadılar beni.
siz benim bir derdim var mı sandınız,
sorsanız anlatacağım mı sandınız?
ulan belki anlatacağım bir sorsanız,
ah bir sorsanız,
bir uzansanız..
'ben böyle mi olacaktım?'
sevgili duvarlar,
ne kadar da yalnızız beraber.
'o gece ben olmayacağım.
utancımdan bakamadığım aynalarda
güldüğünüzü görecek
anlayacaksınız.
her gece birinin olmadığı gecedir.
gecelerinizi karıştıracak gitgide
olmayanlarınızın çoğalması.
benim olmadığımı duyduğunuz bir gece
korkacaksınız.
şimdiden düşünüyorum son kalanımızı
son gidenimizin bu gecesinde.
ama bir gece olacak, ortalarda bir gece
içinde siz de olmayacaksınız
ayrıca.'
''yaklaş bana, kimse hiçbir yere dokunmasın
bana sessizlik et, düğümle saçlarımı..
kimse artık hiçbir şey söylemesin,
kimse hiçbir şey söylemesin,
bana yalnızlık et, sen buzul..''
delirerek yok oluyorum, Tanrım!
bir şairin bir çaresizi sevmesi gibidir sevdamız;
kimi zaman sen şair, ben çaresiz,
kimi zaman ben şair, sen çaresin!
bir tokat gibi inse yine yüreğimin orta yerine sevdan!
sizi tenhalar sanmıştım ben,
oysa ortalık bir yermiş gövdeniz.

ıssızlık sanmıştım sizi ben,
oysa gürültünün ta kendisiymiş bedeniniz.


şimdi caddenin köşesinden atlasam bir cebeci dolmuşuna,
siyasalın önünde inip bir taksi çevirsem,
düz git abi deyip tırmansam mamak caddesine,
duraktan sola sap desem,
sonra altılı sokağı geç desem,
sonra yokuşa varınca ilerdeki sarı binanın önüne çek desem,
ya da desem ki sevgilimin koynunda müsait bir yerde indir beni abi desem,
neyse parası veririz abi desem,
aç abi gece tarifesi yazsın yine de sür desem,
bas abi ışığa yakalanma desem,
sevgilim şuracıkta abi yanlış sokağa sapma desem,
neyse parası versem,
abi beni müsait bir yerde sevgilimin koynunda indirsen?

yaşlıydınız elbet çünki yaşamıştınız,
yaşlıydınız fakat gözleriniz nasıl da yorgun bir gençlikle bakardı.
özleyeceğim sizi,
dinmez bir açlıkla seveceğim,
hasretle yadedeceğim doyamadığım güzelliklerinizi.
bu son kaybedişim olsun sizi,
hoşçakalın.
ehliyete tabi midir sevda?
benim özrüm var, görmezden gelir mi tabipler?
yüreğim son sürat atsa, yakalar mı mobeseler?
dört ayrı tabelanın sevgilimi gösterdiği kavşağa sürsem çevirir mi ekipler?

Mecaz-ı Orhan Veli


hani saçlarım üzerine dökülecekti ya, öyle bir kandırmaca işte.
sakarlık ediyor gönlüm.
siktirolup gitmek istiyorsam sebebi şehrim olamaz bilin!
sebebi cebeci olamaz,
sebebi kumrular olamaz bilin!

hikayeler bittiğinde karakterler dağılıp evlerine gitmez.
yazılmadığı yerden devam eder;
genç aşıklar ayrılır, mutluluklar biter,
genç kızla delikanlı hiç sevişemez, çocuklar büyüyüp faşist olur,
meclis erken seçim ilan eder, iktidarlar çökmez.
genç kızla delikanlı hiç aşık olmadığında, çocuklar hiç büyümediğinde,
halklar henüz göçebe olduğunda, hikayeleri hiç yazmamak gerek.
üzülüyorum bakın.
bir oyunu bir kez de yenilebilmek için oynayın!
çünkü götümüz,
hakikaten en baba dağları devirecek kadar büyük!
yüzüne saklıyorum
söz olup söylenemeyecek ne varsa.