hiç de tuhaf değil, değil mi?
insanların değiştikçe aynı kalıyor olması..
insanı hayvandan ayıran bir diğer berbat özelliği,
cinsel deneyimleri hakkında sıkılmadan konuşabiliyor olmasıdır.

ben,
yaşıyorum bazen..

ama öyle bütün,
öyle ele avuca sığmaz,
öyle bir yürek dolusu..
inanmak hiç zor olmadı,
inanmakta güçlük çektiğim zamanlarsa ne çok..
- ''daha ne kadar yaşarım bilemiyorum,
ama son nefesimi verene kadar senden vazgeçmeyeceğim.''

- ''ben susarım Baran,
sen dönene kadar.''



Eşkıya

ne şahane bir yalan,
şu yaşamak.
''hayat çok pahalı.''
kaydedilen bilgi unutulmaz,
ancak ve ancak silinir.

anladığınıza inanıyorum.


yitirdim tüm aşinalıkları, zamanım herkese, her şeye yabancı.

insanın ömrü ancak bir insanı tanımaya, bilmeye yetmez mi zaten,
sevgilim?
sanki tanıdığım tek yüz sen değil misin?

bir içim zehir.
bir bakarsın tüm o şefkatli ellerin yerinde yeller eser.
el, elliğini her yerde belli eder
çeker ve gider.
dost;
yüzüne kükreyen,
arkandan susandır.
baban ne iş yapıyor senin?

babam yok ki..?

6.5 yaşında bir çocuğa sorulmayacak soru, alınmayası cevap.
omuzlarımı öptün bu sabah,
benim dudaklarımla..
etim kemiklerimle kırıştırıyor

evet, kendimin pezevengiyim
kemiklerime pazarlıyorum etimi
kendi yatağımda hem de
bir sestir ağrı sadece,
ağır bir kelime,
ellerin kemiklerinde gözlerini içine dikmiş bakıyorsan eğer
hiçliktir tüm hissedebildiğin
bitik, solgun, karanlık bile olmayan bir hiçlik.
ağrı diriltir bedeni
çalgısıdır bedenin
kastı ise düşleredir
kastı hayaledir
düşleyemediğin ana kadar
üç beş silueti bir hayalde yan yana getiremedigin ana kadar
uykularını yitiresiye kadar
bir kelimedir ağrı
ve sonrası, hiçlik
uykusuz, düşsüz bir hiçlik..
bugün gözlerimin önünde bir kadın,
yıllar önce küçüklüğünde kendisine bir çift ayakkabı almayan adamın ayakkabıları içerisine keçe yerleştirdi, özenle.
ayakları üşüsün istemedi.

hayatta hiçbir şey karşılıklı değildi.
yüzünde görüyorum,
gece dönene kadar dövdüğün göğsün çürüklerini
ve çürüyen etlerin siyahını göz bebeklerinde,
gün dönerken mor torbalara kaldırıp gözlerine astığın hüznü
ve söz olup hafiflemeyecek ağır kırgınlıkları gülümsemende.
az beri dur sevgilim,

şöyle okkalı bir 'kim oluyordunuz?' demek istiyorum gerisine.
içlerinde suskunluklar tüketeceğim bir çift göz,
sözlerimin susacağı bir çift kulak,
yüzümü avuçlarına gömeceğim bir çift el,
avuçlarıma dökülecek birkaç tutam saç,
gözlerimi dikip dinleyeceğim bir çift dudak

bütünü
sadece sensin, sevgilim.
bakışsız bir kedi kara

gelir dalgın bir cambaz. geç saatlerin denizinden. üfler lambayı. uzanır ağladığım yanıma. danyal yalvaç için. aşağıda bir kör kadın. hısım. sayıklar bir dilde bilmediğim. göğsünde ağır bir kelebek. içinde kırık çekmeceler. içer içki üzünç teyze tavanarasında. işler gergef. insancıl okullardan kovgun. geçer sokaktan bakışsız bir kedi kara. çuvalında yeni ölmüş bir çocuk. kanatları sığmamış. bağırır eskici dede. bir korsan gemisi! girmiş körfeze.



ece ayhan
bile isteye terkediyorum tüm yakınlıkları,
artık vücudumdaki benlere siz olduğunuzu söyleyemezsiniz.


tuttuğum zamanı sayamazsınız kendi dakikalarınızla,
saatleriniz kadar kısalmayacak günlerim.




'hangi çocukların neye imrenmesi yalınayak şiirdir?'

ece ayhan
gir ve bir bak içeri
sandığın kadar sıkı değil iç çamaşırımın lastiği
görüp görebileceğin bir çukurdur belki vücudumun orta yerine oyulan
ama sanma ki ıslatabilirim seni
çekinme gir ve bir bak içeri
ama oldukça zaman oldu
müstehcenliğe gömeli mahremimi
görüp görebileceğin alelade bir çukurdur bedenimden içeri
ve ayağını kaydırabilecek kadar ıslaktır zemini
meşru hiçbir tarafı yoktu seni sevmenin,
ellerin bedeninde gezinmesinin
ve kasıklarına çarpması nefesimin

abdestsiz secdeye varmasıydı yüzümün
ve tanrının tokadıydı adın

çünkü sonunda asılmak olmalıydı
fermanlarla yasaklanmalıydı

ibret-i alem için sokaklarda vurulmak olmalıydı çünkü sonunda

ve sonunda azaplar içinde boğulmalıydı bedenim
günahların en büyüğü olmalıydı

seni sevmek olmalıydı

Tam olarak şöyle yazıyor düşlerin eşiğinde;

Siktir git!
Sadece O, içeri adım atabilir.
ay düşlerim kadar,
düşlerim dolunay.