işte o sinemanın kırık sandalyeleri kırmızı plastiktendi.
belki de değil, bilemiyorum.
renkler gerçekten bu kadar önemli miydi?
üzerinde son kez seviştiğimiz çarşafın rengi buruk mavi olmasaydı eğer,
bunca kazınır mıydı dimağıma o sahneler?
ah, sen!
en berbat şairlerin üstelediği bir unutuş hikayesiydin.
işte, en tedirgin edici tarafı da bu ki;
hatırlamak seni, zulmün gölge oyunları demekti.
iki elinin baş parmaklarını birbirine kenetlemiş ve geriye kalan sekiz parmağı havada çırpınırken,
biz haber güvercini sanardık o gölgeleri,
ruhumuz bile duymazdı bir ayrılığın çığlığına bulanmış seslerini.
kısacası;
artık senin gözlerini hatırlatmıyor bana gölgelerin rengi, ne mavisi ne yeşili.

Hiç yorum yok: