tökez

her gün, her an bir şeyler öğrenmek için bakıyorum etrafa, gözlerim bomboş bakıyor, zihnim gördüğüm sahnelerle doluyor bakışlarım yakaladığınca. sessiz kalabildiğim kadar kayıtsız kalamıyorum, bakışlarımı boşalttığım kadar hislerimi geri çekemiyorum, ne kadar boş bakarsam bakayım, ta içimde hissediyorum. her an bir şeyler fısıldıyor kulaklarıma, öğrenmek demekten kaçıyorum, bilmek, olan bitene tanık olmak, varlığının bilgisine ermek gibi, her an bir başkasıyla yüzleşiyorum, ve bir sonraki an bir başka 'olmakta olanla'. çıkarımların sonu yok hayattan, yaşanmışlıklardan. farkındalıkların dönüşü hep bir cümleyle oluyor, uzun saatler zihninde tırnak içine hapsedilmiş bir cümleyle yürüyorsun ve ilerleyen saatlerde cümlen edinilmiş bir bilgi çukuruna dönüşüyor zihninin bir köşesinde. çukurlar açıldıkça açılıyor, çoğaldıkça çoğalıyor, yenilip yiten zihnin yaşlanıyor.


ve sen benim gibi değilsin çocuk, bildiklerin var senin, öğreneceklerin değil. kimseye söyleyecek bir sözün yok senin, sessizsin, sen farkına bile varmadan senden alelacele öğreneceklerim var benim. alelacele çünki sen acelecisin, gitmek konusunda oldukça acelecisin, bildiklerin konusunda ne kadar haklıysan, kararlarında ne kadar inatçıysan, gitmek konusunda da bir o kadar acelecisin. bir zamanlar çukurlarına bata çıka gezindiğim zihninin yolları kapalı başka cümlelere, gözlerin boş bakmaktan öte mühürlü görmeye, saçlarına kenetlenmiş ellerin, buhran anlarında omuzlarına dökülüyor saç tellerin. çünki sen yalnızsın çocuk, sen ve bildiklerin yalnız olduğunuz kadar kutsalsınız benim için, çünki sen biliyorsun çocuk, yalnızlığının sürüklediği kadar uzun menzilin.

Hiç yorum yok: